Mutfakların vazgeçilmez ana yemeklerinden olan nefis bir pirinç pilavı yapmak için her şeyden önce kaliteli, taze ve doğal pirinç kullanmaya özen gösterilmelidir. Lezzetli bir pirinç pilavı için önereceğimiz pirinç türü Baldo pirinçtir. Çünkü baldo pirincin hem tanesi iri, hem de kendine has bir lezzeti vardır. Üstelik pişirmesi de kolaydır. Pilavınızın tane tane olmasını istiyorsanız, gönül rahatlığı ile baldo pirinci kullanabilirsiniz.
Arpa şehriyeli pilav tarifi için
Malzemeler:
*2 Su bardağı Osmancık Baldo pirinci
*1 yemek kaşığı tere yağ
*2 yemek kaşığı sıvı yağ
*Bir fincan arpa şehriye
*3 su bardağı su
*3 çay kaşığı tuz
Hazırlanışı:
Pirinci yıkadıktan sonra 20 dakika ılık suda bekletelim. Tencereye sıvı yağı ve tere yağını koyup eritelim ve arpa şehriyeyi ilave edip kısık ateşte kavuralım. Daha sonra pirinci ilave edip iki dakika kadar yağda şehriyeli pirinci karıştıralım. Sonra suyunu ve tuzunu ilave edip tencerenin kapağını kapatarak orta ateşte pişirmeye bırakalım. Suyunu çekince ocağı söndürelim ve üstüne kağıt havlu kayarak dinlendirelim. Yapacaklara kolay gelsin, yiyeceklere afiyet olsun.
Tarhana çorbası özellikle de kış aylarında tüketilen vazgeçilmez yöresel çorbalarımızdandır. Kargı tarhanası ile yapılmış bir tarhana çorbası tarifi vermeden önce tarhanamızın bazı özelliklerini vurgulamakta fayda var. Kargı tarhanası tam 12 çeşit malzemeden yapılmaktadır (domates, un, yoğurt, soğan, sarımsak, biber, acı biber, nane, maydanoz, fesleğen, salçalık biber, dereotu). Artık tarhananın lezzetini tahmin etmek bile mümkün değil. Tarifimizde Kargı tarhanası tercih etmemizin nedeni budur. Kendine has, damakta unutulmaz bir tat bırakan tarhana için tarifimiz şu şekildedir:
Malzemeler (4
kişilik):
-Üç yemek kaşığı Kargı tarhanası
-Orta boy bir adet soğan (tercihe bağlı)
-Bir yemek kaşığı salça
-Bir adet çekilmiş domates
-Bir yemek kaşığı sıvı yağ
-Kuru nane veya maydanoz (yarım çay kaşığı)
-3 su bardağı sıcak su, 1 su bardağı soğuk su
-Tuz.
Yapılışı: Tencerede soğan, tuz ve yağ ile birlikte kavrulduktan sonra salça,
çekilmiş domates ve kuru nanenin bir kısmı ilave edilir. Birkaç dakika daha karıştırılır.
Ayrı bir kapta üç yemek kaşığı tarhana bir su bardağı soğuksu ile sulandırılır.
Sulandırılmış tarhana da tencereye ilave edilir. Hemen peşinden üzerine 3 su bardağı sıcak
su eklenir ve kaynayıncaya kadar karıştırılır. (NOT: sürekli karıştırılması
gerekir çünkü karıştırılma işlemi yapılmadığında tarhanalar topaklaşır).
Kaynamaya başladıktan itibaren yaklaşık 5-6 dakika daha kaynatılır ve ocaktan
alınır. Kalan kuru nane veya maydanoz ile üzeri süslenebilir. Yapacak olanlara kolay gelsin, yiyecek
olanlara afiyet olsun.
Bamya bağışıklık sistemini güçlendiren şifalı sebzelerimizden biridir. Yazın bolca tükettiğimiz bamyayı kurutarak, kışın da tüketmek ve bu lezzetli besinden ihtiyaç duyduğumuz vitamini almak mümkündür. Tarifimizde Kargı yöremize ait kuru bamyadan sade bir bamya yemeği tarifi verilecektir.
Malzemeler:
-200 gr kuru Kargı bamyası
-Yarım limon suyu
-İki yemek kaşığı sıvı yağ (ya da zeytinyağı)
-Bir yemek kaşığı domates salçası
-Bir adet büyük boy soğan
-Bir adet çekilmiş domates
-İki diş sarımsak (tercihe bağlı)
-1 limon
-Tuz.
Yapılışı:
Öncelikle kuru bamyayı soğuk suda yıkayıp bir tencereye alın ve üzerini geçecek şekilde soğuk suyu yarım limon ile birlikte ekleyin. Bamyalar hafif yumuşayıncaya kadar haşlandıktan sonra ocaktan alıp suyunu süzün. (süzdükten sonra bamyayı süzgecin üzerine alıp bir miktar soğuk su dökerseniz, bamya daha az iplikli olacaktır).
Diğer taraftan başka bir tencerede yağı ve soğanı (sarımsağı) kavurup, salçayı ve çekilmiş domatesi ilave edin ve karıştırın. Sonra, daha önceden haşlanıp süzülmüş bamyaları ilave edin ve karıştırın. Bamyaların üzerini geçecek şekilde sıcak suyu ve sıkılmış limon suyu ile tuzu ekleyin. Ortalama 30 dakika pişirdikten sonra servis edebilirsiniz. Şimdiden yapacaklara kolay gelsin, yiyeceklere afiyet olsun.
Doğal bal, arıların çiçek özlerini toplaması yoluyla ve dışarıdan herhangi bir müdahale olmadan üretilir.
Herhangi bir katkı maddesi içermeyen bala organik bal denir. Balın doğal olup olmadığını, herhangi bir ilaç, katkı v.b içerip içermediğini yalnızca balın tadından, kokusundan ya da görüntüsünden anlayabilmek mümkün değildir. Balın kalitesini anlayabilmek için ayrıca laboratuvar testlerine de ihtiyaç vardır.
Balın doğal olmasının yanı sıra, tüketim aşamasına kadar geçen sürede de doğallığının korunmasına özen gösterilmelidir. Balın alınması, sağılması, paketlenmesi balın doğallığını koruyacak ve kalitesini artıracaktır.
Ham maddesi çiçek özü olan bal, kaynağına göre çiçek balı (yonca balı, narenciye balı, yayla balı gibi) ve salgı (çam balı, meşe balı, köknar balı) balı; elde ediliş yöntemine göre ise petek balı, süzme balı ya da pres balı olarak türlere ayrılabilir.
Türkiye özellikle de çam balı üretiminde dünyada sayılı ülkelerin arasındadır ve yaklaşık dünya çam balı üretiminin %90’ına yakını ülkemizden sağlamaktadır.
Balın özellikleri, mevsimsel etkilere, bitkilere, çiçeklere, yöreye ve arıların cinsine göre değişiklik arz eder. Bu yüzden gerek tadı, aroması, kokusu gerekse akışkanlığı ve kıvamı açısından standart bir baldan bahsetmek mümkün değildir. Bilimsel araştırmalar neticesinde, balın özünde başta fruktoz, levuloz ve sakaroz olmak üzere 15 şeker molekülü tespit edilmiştir. Balın sadece %17’si sudan oluşmaktadır. Balda yer alan diğer önemli mineraller ise demir, sodyum, kükürt, bakır, çinko, magnezyum, fosfor, polen, manganez, gümüş, alüminyum, azot, albumin ve diğer asitlerdir. Ayrıca bal B ve C vitaminleri deposudur.
Sahte ballar, doğal arı ürünleri haricinde maddeler kullanılarak, bala benzer ürünlerin elde edilmesiyle oluşturulur. Örneğin, mısır ve şeker şurubuna bal enzimi katılarak, arıya şeker şurubu verilerek veya gerçek balla sahte bal karıştırılarak doğal olmayan hileli ballar üretilmekte ve satılmaktadır. Tüm bu hileli yöntemlerle elde edilen balın, doğal bal adı altında satılması hem balda sahteciliğe girer hem de insan sağlığını tehdit eder. Aldığımız balın doğal olup olmadığını, doğal balın bazı ayırt edici özelliklerinden yola çıkarak anlayabiliriz.
DOĞAL BALIN ÖZELLİKLERİ:
Bu konuda yapılan araştırmalar, balın yalnızca kıvamına, rengine, kokusuna ve tadına bakarak balın gerçek doğal bal olup olmadığını anlamanın zor olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla laboratuvar analizlerine tabi tutmak bu konuda en sağlıklı cevabı verecektir. Yapılan araştırmalar sonucunda doğal (saf) balı sahte baldan ayıran bazı özellikler ortaya konulmuştur:
*Doğal bal bozulmaz, ama soğuk ortamlarda kristalleşebilir. Ancak şeker şurubu ilave edilmiş sahte ballar, içeriğinde doğal özler bulunmadığı için kristalleşmez. Doğal bal genelde 14 derecede ve altında muhafaza edilirse kristalleşir (şekerleşir) ve kristalleşen doğal bal 45 dereceyi geçmeyen bir sıcaklıkta ısıtıldığında tekrar eski kıvamına döner.
*Gerçek balın çok özel bir kokusu vardır. Bunu bal şişesini veya bal kabını açıp kapatırken daha çok hissedersiniz.
*Doğal bal kaynatılmamış baldır. Gerçek bal glikozlu bala göre daha koyu kıvamdadır. Toplum arasında genellikle akışkan bal doğal bal olarak algılanır ve bu yüzden de akışkan ballar satın alınır. Halbuki akışkan bal 90-100 derecede kaynatılarak ambalajlanmıştır ve kaynatılma işlemi, balın içerisindeki birçok vitamin ve enzimleri öldürmektedir.
*Bal buzdolabında şekerleniyorsa gerçek baldır. Buzdolabında yaklaşık bir ay bekleyen balın krem ya da tereyağ kıvamına gelmesi balın doğal olduğunu gösteren işaretlerden biridir.
*Doğal gerçek bal, kaşıkla alındığında kesintisiz gelir. Akışkanlığı süreklidir. Ancak kesik kesik akan bal sahtedir. Çiçek balı hızlı, çam balı ise daha yavaş akar.
*Gerçek bal şerbet gibi aşırı tatlı değildir. Yapay bal daha tatlıdır. Doğal bal ağza alındığında birden fazla tat hissedilir. Glikozlu ballarda ise şeker tadı yoğundur. Bazen şekerden elde edilmiş yapay bala çam balı karıştırılarak doğal balmış gibi satılmaktadır. Buna dikkat etmek gerekir.
*Balı test etmek için şu yöntem de kullanılabilir: Bir kaçık bal, ocakta ısıtılır. Kaynama neticesinde eğer balın renginde bir değişme yoksa bal doğaldır. Eğer balın rengi kahverengiye doğru dönüyorsa bal şekerle üretilmiş doğal olmayan bir baldır.
*Aynı hacme sahip iki kaba, süzülmüş organik ve glikozlu bal koyup ağırlıkları karşılaştırıldığında gerçek bal daha ağır gelir.
*Organik balın, şeker ile yapılan bala göre tadı daha keskindir. Ve genizde hafif bir yanma yapar. Genzin yanma derecesi doğal balın türüne göre değişiklik arz eder.
*Gerçek balın rengi türüne göre koyu renklerin tonlarında olur. Ancak glikozlu ballar açık cam renginde ve daha şeffaf görünümlü olur.
*Düzenli tüketildiğinde gerçek balın şeker hastaları için tehlikeli bir etkisi olmaz. Ama şekerden üretilmiş suni bal şeker hastalarını komaya dahi sokabilir.
Ceviz, içerisindeki vitaminler ve mineraller sayesinde başta beyin gelişimi olmak üzere Alzheimer, kalp ve damar sağlığı, saç ve cilt sağlığı, kemik gelişimi gibi birçok yönden sağlığımızı korumamıza yardımcı olan bir besindir. Ancak cevizin sağlamış olduğu faydalar sadece meyvesi ile sınırlı değildir. Çok eski zamanlardan bu tarafa aslında ceviz kabuğu kaynatılarak elde edilen su, bazı hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanılırken; zaman zaman da bakım ürünü olarak halk arasında kullanılagelmiştir.
Cevizin kabuğu çay gibi demlenip içildiğinde soğuk algınlığını ve öksürüğe iyi gelmektedir. Ayrıca D vitamini eksikliği ve şeker hastalığı için 10-15 adet ceviz kabuğu kaynatılıp suyu içilirse faydalı olacaktır.
Ceviz kabuğu suyunu, bağırsak rahatsızlığı yaşayanlar da içebilir. Bunun için, ceviz kabuğu suyu kaynatılarak günde günde iki fincan içilir.
Şifa deposu olan ceviz kabuğu suyunun faydaları sadece bunlarla sınırlı değildir. Eğer vücudunuz için, özellikle de saç ve tırnaklarınız için doğal bir bakım yapmak istiyorsanız, ceviz kabuğu suyunu tercih edebilirsiniz. Ceviz kabuğu E vitamini içerir ve bu yüzden saç, tırnak bakımı için kozmetik malzemesi olarak kullanılır. Yapılan araştırmalar ceviz kabuğu suyunun saçlarda kepekleşmeyi dökülmeyi önlediğini, zayıf el ve ayak tırnaklarını güçlendirdiğini göstermiştir.
Ceviz kabuklarını kaynayan suyun içine atıp 10 dakika beklettikten sonra saçlarınızı yıkadığınızda saç derisi güçlenecek ve saç dökülmeniz duracaktır. Ceviz kabuğu suyu saçların daha parlak ve güçlü olmasına yardımcı olacaktır. Burada önemli olan düzenli yapılmasıdır (3 günde bir, haftada bir gibi). Hatta düzenli olarak saçlar ceviz kabuğu suyu ile yıkandığında saçlardaki beyazlıklarda da azalmalar görülecektir.
Saç ve tırnaklarınız için kullanacağının ceviz suyunu ya önceden ceviz kabuklarını kaynatıp suyunu soğutarak kullanabilirsiniz. Ya da kaynar suyun içine bir miktar ceviz kabuğu atarak bir süre bekletip kullanabilirsiniz.
Ceviz kabuğu suyu diş taşlarına da iyi gelmektedir. Beş adet ceviz kabuğunu bir bardak suda yaklaşık 15-20 dakika kadar kaynatın. Elde ettiğiniz su ile dişlerinizi günde üç kez fırçalayın. Kalan su ile gargara da yapabilirsiniz. Böylece dişlerinizin etrafında tartar oluşmasını önleyebilirsiniz.
Cevizin İnsan Sağlığı Açısından Önemi
Sağlık
açısından son derece faydalı bir meyve olan cevizin önemi her geçen gün daha da
artmaktadır.
Özellikle
de beyin gelişimi ve sağlığı açısından birçok faydası bulunan cevizin, kolon
kanserini önlemeye, zihinsel yaşlanmaya, bağırsak ve damar sistemine olumlu
etkisi olduğunu Experimentel Biolagy araştırmaları tarafından ortaya
koyulmuştur.
Yapılan
bilimsel araştırmalar, düzenli olarak ceviz tüketmenin kötü kolesterolü
düşürmede ve kalp sağlığını korumada etkili olduğunu ortaya koymuştur. Hatta
ceviz, sadece kötü kolesterolü düşürerek damarlarda plaka oluşumu riskini
azaltmakla kalmaz, aynı zamanda damarların esnek kalmasını ve kan akışının
normal şekilde (tansiyonu yükseltmeden) devam etmesini sağlar.
Ceviz
B ve D vitaminlerince zengin olup, A, C ve E vitaminlerini de içermektedir.
Uzmanlar,
günde 3-4 adet dış zarı soyulmamış ceviz tüketilmesini ve haftada 2-3 kez
salatalarda 1’er yemek kaşığı ceviz yağı kullanılmasını önermektedir. Cevizin
yüksek kalorili bir yemiş olduğu unutulmamalıdır (100 gramı yaklaşık 650
kalori). Bu yüzden ceviz tüketiminde aşırıya kaçmamak gerekiyor. Düzenli
tüketildiğinde ceviz vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri
karşılayacaktır.
Kaynak: MEGEP ve Organik Türkiye
Şekerin ham maddesi olan şeker pancarı ile pekmez de yapılmaktadır. Şeker pancarı pekmezi yapmak için ihtiyaç duyulan tek şey pancar ve sudur. Yapması biraz zahmetli olsa da doğal tadı ile kış aylarında rahatlıkla tüketebileceğiz bir enerji kaynağıdır.
Anadolu’da genellikle geçimlik olarak yapılan şeker pancarı pekmezi şu şekilde yapılır:
Yıkanan pancarlar kabukları
soyulduktan sonra ince ve eşit olarak dilimlenir. Doğranan pancar dilimleri
büyük bir kazanın yarısına kadar dolacak
şekilde doldurulur. Daha sonra üzerine soğuk su ilave edilir. Su ve şeker
pancarı ile dolu olan kazan yaklaşık 4 saat kadar kaynamaya bırakılır. (Şeker
pancarları bu süre zarfında yumuşayacak ve rengi kahverengiye dönecektir). Daha sonra, yumuşayan şeker pancarları, suyun içerisinden süzerek çıkartılır. (pişen pancar
dilimleri bir torbanın içine alınıp suyu çıkana kadar sıkılır ve elde edilen
pancar suyu da kazana ilave edilir). Daha sonra kalan pancar suyu tekrardan
kaynamaya bırakılır. Kaynarken pekmezin üzerinde oluşan köpükler alınır ve devamlı karıştırılır. Şeker pancarı pekmezi pişmeye
yakın iken ilk önce kırmızımsı bir renk, daha sonrasında ise sarımtırak bir renge
dönüşecektir. Şeker pancarı
pekmezinin birazını bir tabak ile alarak tadını ve rengini kontrol edebilirsiniz.
İstenen kıvama gelen pekmez ocaktan
alınır, kavanozlarda muhafaza edilir.
Şeker pancarı pekmezi yapılırken pekmez toprağı kullanılmaz. 50
kg şeker pancarından yaklaşık 13 kg pekmez elde edilir.
Organik doğal şeker pancarı pekmezinde su ve pancar haricinde hiçbir madde bulunmaz. Pancar pekmezi alırken buna dikkat etmenizi öneririz.
Ada çayı, doğada kendiliğinden yetişen ve asırlar boyu bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan şifalı bitkilerimizden biridir. Ada çayı bitkisinin yaprakları beyazımtırak (gri-yeşil) görünür ve tüylüdür, mavi ve mor tonlarında hoş kokulu çiçekleri vardır. Bu bitkinin yaprakları demlenir ve çay olarak tüketilir. Ada çayı bitkisi ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de şifa bitkisi olarak tüketilmektedir. Kullanım tarihi eskilere dayanan ada çayı bitkisi ülkemizde özellikle de Akdeniz iklim kuşağının yaşandığı Ege ve Akdeniz bölgelerimizde yetişmektedir. Çok eski zamanlardan günümüze kadar kullanılagelmiş ve genellikle şifalı bir bitki olarak kabul görmüş ada çayının sağlığımıza birçok faydası vardır.
-Tam bir A vitamini deposu olup, C, B6 ve K vitaminlerince de zengin bir besindir.
-Ayrıca yüksek oranda potasyum, kalsiyum, demir ve magnezyum minerallerini içermektedir.
-Ada çayı, günümüz hastalıklarından olan stres ve depresyona karşı etkili bir bitkidir. Günde ortalama bir ada çayı içilmesi gerginliği ve stresi azaltarak rahatlamanıza yardımcı olacaktır.
Ada çayı soğuk algınlığı ve öksürük gibi rahatsızlıklarda ilk aklımıza gelen şifalı bitkilerdendir. Gerçekten de faydalıdır. Balgam söktürücü özelliği vardır.
-Ada çayı, unutkanlığa karşı da faydalı bir besindir. Düzenli olarak tüketilmesi, zihninizi rahatlatacaktır.
-Ada çayı üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, bu bitkinin diyabet hastaları için de iyi geldiğini ortaya koymuştur. Ada çayı, kolesterolü düşürmede katkı sağlamaktadır.
-İçersindeki faydalı asitler ve antioksidanlar sayesinde enfeksiyonel rahatsızlıklara karşı vücudun direncini artırmaya yardımcı olan bir bitkidir.
-Kalp sağlığını ve sindirim sistemini korumak için ada çayı tüketmek faydalı olmaktadır.
-Ada çayı sadece hastalıklara karşı değil aynı zamanda güzel bir cilt ve bakımlı ve sağlıklı bir vücut içinde tüketilmesi gereken bir besindir.
-Ada çayı hazırlamak için: bir fincana iki çay kaşığı kuru ada çayı koyup üzerinde kaynamış su ilave edin ve biraz demlendikten sonra içebilirsiniz. Sade içebildiğiniz gibi dilerseniz tatlandırmak için bal ilave edebilirsiniz. Yine ada çayınıza limon sıkarak farklı ve hoş bir tat elde edebilirsiniz. Eğer hızlı tempolu ve yorucu bir işiniz varsa günde bir fincan ada çayı içmeniz, sizi biraz olsun rahatlatacaktır.
Kış aylarında en fazla yaşadığımız sağlık sorunu soğuk algınlığı, grip ve öksürüktür. Elbette ki bu hastalıklara karşı kendimizi korumak ya da hasta olduğumuzda iyileşebilmek için doğal yöntemlere başvururuz. İşte ıhlamur bitkisi, tam da bu tür üst solunum yolları enfeksiyonu hastalıkları için sıklıkla tükettiğimiz ve olumlu faydasını gördüğümüz şifalı bitkilerimizden biridir. Ihlamur çayının tarifi ise oldukça basittir.
Lezzetli ve kokulu bir çay için öncelikle ıhlamurun taze olması gerekir. Yapılışı ise şöyledir: Ihlamur çayı için, demliğe bir tutam ıhlamur koyun ve üzerine kaynamış sıcak su ilave ederek, 10 dakika demini alması için bekletin. Bardağınıza boşaltırken bir süzgeç kullanabilirsiniz.
Ihlamur çayı yaparken, ıhlamuru su ile kaynatmayın. Ihlamur çayınıza bal veya limon ilave ederek de tüketebilirsiniz.
Normal hayatınızda günde bir ya da iki bardak ıhlamur çayı içmek hem vücudunuzu enfeksiyonlara karşı koruyacak, hem de gün boyu zinde tutacaktır. Hastalandığınızda ise günde 2 ile 4 bardak arasında tüketebilirsiniz.
Ihlamur çayının yorgunluğa da faydası vardır. Eğer stresli bir iş hayatınız varsa ıhlamur çayı içmenizi öneririz.
A, B, C, E ve K vitaminlerince zengin olan kuşburnu çayı, nezle, grip gibi üst solunum yolu hastalıklarına karşı son derece faydalı gelen şifalı bir bitkidir. Kuşburnu, portakal, mandalina gibi turunçgillerden bile daha fazla C vitamini içermektedir.
Kuşburnu çayını sıcak ya da soğuk içebilirsiniz. Kuşburnu çayının yapılışı oldukça basittir:
Bir çay bardağı kuru kuşburnuyu çaydanlığa koyun. Çaydanlığa 5 çay bardağı su ilave edin ve kaynatın. Bir süre demini almasını bekleyin. Kuşburnu, aroması ve tadı yoğun bir bitkidir. Yani çaydanlığınızdaki kuşburnunun üzerine yeniden su ilave ederek tekrar kaynatıp içebilirsiniz (Bir fincan kuşburnuyu ortalama üç kez üzerine yeniden su ilave ederek kullanabilirsiniz). Hatta ikinci ve üçüncü kaynatışlarınızda tadının arttığını, renginin ise koyulaştığını fark edeceksiniz.
Kuşburnu çayının faydası yalnızca soğuk algınlığı, nezle, boğaz ağrısı gibi hastalıklarla sınırlı değildir. Tansiyon, romatizma ve şeker hastalıklarına karşı da şifalı bir besindir.
C vitamini deposu olan kuşburnu çayını yaz, kış her zaman içmenizi öneririz. Kuşburnu çayının yanı sıra kuşburnu marmelatını da kahvaltılarınızda eksik etmeyin.
Kaya tuzu, sodyum klorürün mineral formudur. Başka bir ifadeyle, tuzun
henüz işlenmemiş doğal halidir. İşlenme aşamasında rafine edilmiş sofra
tuzlarına katkı maddeleri de ilave edilmektedir. Doğal özelliğini ve kristal
yapısını yitirmiş bu tuzların tüketimi ise sağlığımıza zarar vermektedir. Ancak kaya tuzu, herhangi bir fiziksel ve kimyasal işleme tabi
tutulmadığından mineral bakımından oldukça zengindir. Kaya tuzunda, başta
kalsiyum, potasyum, magnezyum, bakır, manganez, çinko, selenyum ve iyot başta
olmak üzere birçok mineral bulunur. Yapılan araştırmalara göre, kaya tuzu insan
vücudunda bulunan 92 mineral ve elementin 84’ünü barındırır. Dolayısıyla yüze
yüz doğal kaya tuzunu tüketerek vücudumuzun ihtiyaç duyduğu minerallerin
neredeyse tamamını karşılayabiliriz.
Kaya tuzu yemeklerimize lezzet katmanın ötesinde, içeriğinde bulunan mineraller ve vitaminler sayesinde sağlığımız için faydalı bir maddedir. Sindirim sistemimizin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Bununla birlikte iştah açıcıdır. Kaya tuzunun bir diğer faydası ise solunun yolları hastalıklarına ve alerjiye iyi gelmesidir. Ayrıca bağışıklık sistemimizi güçlendirir ve vücudumuzun direncini artırır.
Kaya tuzu ile gargara yapmak, ağız kokusu ve diş sağlığına iyi gelir. Kaya tuzu genellikle yemeklerde kullanılsa da,doktor önerisi ve kontrolü ile, suda eritilerek de tüketilebilir ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu mineral takviyesi sağlanmış olur.
Kaya tuzu oksijeni artırır. Eğer astım veya solunum yolları rahatsızlığınız
varsa bulunduğunuz ortamda, odada bir kaya tuzu lambası ya da büyük kaya tuzu
taşı/kristali bulundurmanızda fayda olacaktır. Ayrıca Kaya tuzu kristali
radyasyona karşı da etkili bir maddedir. Bilgisayarlar, LCD TV’ler ve akıllı
telefonlarla neredeyse iç içe yaşadığımız günümüz koşullarında en azından
evimizde, odamızda kaya tuzu lambası (çünkü aksesuar olarak ta bulundurmak
mümkün) bulundurarak radyasyona karşı önlem alabilirsiniz.
Doğal kaya tuzu alırken ya taş halinde ya da bulgur büyüklüğünde almanız
gerekmektedir. Bu tuzu el ile çevrilebilen porselen, plastik veya cam öğütücülü
küçük tuz değirmenleri yardımıyla kolayca sofralarınızda tüketebilirsiniz.
Böğürtlen, gülgiller ailesinden olup
genellikle ormanlarda, fundalıklarda, çalılıklarda yetişen endemik bir bitki
türüdür. Ülkemizde de birçok bölgede yetişir. Genellikle ağustos ayının
sonları, eylül ayının ilk günlerinde toplansa da iklim ve bitki örtüsüne göre
bu vakitler değişiklik gösterebilir. Doğada kendiliğinden yetişen bu bitki tam
anlamıyla bir şifa kaynağıdır. Bunu, böğürtlen meyvesini yerken dahi
anlayabilirsiniz. Böğürtlende bulunan vitamin ve minerallerin adeta vücudunuzun
her zerresine ulaştığını hissedersiniz. Çünkü böğürtlen kan temizleyici ve kan
yapıcı bir meyvedir. Kuvvetli bir antibiyotiktir. Bu yönünden dolayı alerjik
hastalıklara da iyi gelmektedir. Böğürtlenin faydası sadece bununla sınırlı
değildir.
Böğürtlenin bileşiminde, organik mineraller ve amino
asitler bulunur. A, C, E ve K vitamini bakımından zengin olup, kalsiyum, demir,
sodyum, potasyum, magnezyum, karbonhidrat ve şeker içerir. Dolayısıyla,
sağlıklı bir yaşam için mutlaka tüketmemiz gereken besinler arasında yer alır.
Tansiyonu düşürmede etkili olan
böğürtleni, basur gibi mide rahatsızlıkları için de tüketebilirsiniz. Yapılan araştırmalar, böğürtlenin kalp, göz ve sindirim sistemi
içinde faydalı bir meyve olduğunu ortaya koymuştur. Yine Böğürtlen kansere de
iyi gelmektedir. Antioksidan özelliği sayesinde kanserli hücrelerin çoğalmasını
engeller.
Böğürtlen, beyin ve kemik gelişimine yardımcı olduğu için çocukların ve anne adaylarının tüketmesi gereken önemli besin kaynaklarından biridir.
Faydaları saymakla bitmeyen
böğürtleni mevsiminde taze olarak, mevsimi dışında ise reçel olarak tüketmenizi
öneririz. Doğal olarak yapılmış bir böğürtlen reçeli tam bir enerji kaynağıdır.
Kahvaltınızda bir dilim ekmek üzerine süreceğiniz böğürtlen reçeli, gün boyu
enerjinizin yüksek kalmasına yardımcı olacak ve vücudunuzun direncini artıracaktır.
Alıç, gülgiller ailesinden
olup bazı yörelerde yemişen ya da akdiken olarak da bilinir. Tabiatta
kendiliğinden yetişen bu meyve, türüne göre kırmızı ya da sarı renklerinde
olur. Tatlı (dişleri uyuşturmayan hafif ekşi) bir tadı vardır ve meyvenin içi çiğitlidir.
Genellikle ülkemizde iç Anadolu bölgesinde yaygındır ve dağlarda, kırlarda,
ormanda, dere yamaçlarında yetişen bu meyve son bahar mevsiminde toplanır.
Alıç, yüz yıllardır kalp
dostu olarak kalp rahatsızlıklarında kullanılagelmiştir. Alıç meyvesinin kalp
sağlığı ile olan ilişkisi hem alternatif tıpta hem de modern tıpta tecrübelerle
sabittir. Alıç, kalp ve ritm
bozukluklarında, sinirsel kalp çarpıntılarında, kalp yetmezliği, kalp krizi,
kalp ve damar sertliği gibi kalp rahatsızlıklarında tedavi amaçlı
kullanılmaktadır. Kalp ilaçları kullanılıyorsa, doktor kontrolünde alıç
tüketilmelidir. Alıç, düzenli tüketildiğinde, bahsedilen kalp hastalıklarına
karşı en iyi doğal ilaçtır.
Kalp üzerindeki faydaları
saymakla bitmeyen alıç aynı zamanda, mide rahatsızlıkları, migren, göğüs
ağrısı, kabızlık gibi çeşitli hastalıklara karşıda oldukça etkili olan faydalı
bir meyvedir.
Alıç, kolesterolün düşmesine
yardımcı olmaktadır. Ayrıca, kalp ve akciğer çevresinde yağlanmanın oluşmasını
da engellemektedir.
Şifa kaynağı alıç, kan
akışının sağlanmasında ve tansiyonun düşmesinde de etkili bir meyvedir. Yine, sinir
sisteminin sağlıklı çalışmasına yardımcı olarak stres ve uykusuzluk gibi
problemlere karşı iyi gelmektedir.
Beyin gelişimini de olumlu
etkileyen alıç hafızanın güçlenmesini sağlar. Dolayısıyla çocukların mutlaka
tüketmesi gereken şifalı meyvelerimiz arasında yer alır.
Alıç üzerinde yapılan
bilimsel araştırmalar devam ettikçe yeni faydaları da ortaya çıkmaktadır. Hatta
gerek alıç meyvesinin kendisi gerekse yaprak ve çiçekleri ilaç sanayi
endüstrisinde ilaç yapımında kullanılmaktadır. Çünkü meyvesi kadar, alıç
bitkisinin Yaprak ve çiçekleri de şifalıdır. Bu çiçekler özelikle de ilkbahar
mevsiminin son aylarında toplanıp kurutulup çay olarak tüketilmektedir.
Kurutulmuş alıç çiçeği ve yaprağından
çay yapabileceğimiz gibi kurutulmuş alıç meyvesinden de çay yapabiliriz. Bunun
için yapmamız gereken şey oldukça basittir. Bir çaydanlığa iki su bardağı su
koyun ve içine 8-10 adet kuru alıç meyvesi ilave edin, kaynatın. Kaynadıktan
sonra 5-10 dakika demlemeye bırakın ve afiyetle için.
Alıç meyvesini mevsiminde
bolca tüketmeliyiz. Alıç marmelatı ise alıçtan dört mevsim faydalanmamıza imkân
sunar. Bunun için herhangi bir katkı içermeyen, yalnızca alıç meyvesinden üretilmiş
doğal marmelatının tüketilmesi, bu şifalı bitkiden mevsimi dışında da istifade
etmemizi sağlayacaktır. Doğal alıç marmelatının içeriğinde yalnızca alıç
meyvesi, su ve şeker bulunur. Bunun dışında başka bir madde veya tatlandırıcı
içeren alıç marmelatından uzak durulmalıdır.
Efendim, en çok zihnimizi karıştıran
meselelerden biridir, bitki çaylarının nasıl yapılacağı.
Bu hususta tek bir yöntem yoktur.
Bitki çaylarının muhteviyatına göre hazırlama yöntemi de değişir. Şimdi sizlere
bitki çaylarının türüne göre yapılış tariflerini paylaşacağız:
Kaynatma Usulüyle Hazırlanan Bitki Çayları:
Bu bitkiler sert, kuru, kabuklu veya kök özelliğine sahip çaylardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
*Kuru kuşburnu *Meyan Kökü
*Ceviz kabuğu *Yaş zencefil
*Açı çehre *Karanfil
*Kuru kök zencefil *Kiraz sapı
*Kabuk tarçın *Kök zerdeçal
*Kuru limon kabuğu *Havlıcan
Hazırlanışı:
Bir çaydanlığa bir miktar bitki koyulur
ve üzerine yeteri miktarda su eklenir. Yaklaşık 25-30 dakika kısık ateşte
kaynatılır.
Kaynatma ve Demleme Usulü İle Hazırlanan Bitki Çayları:
Bazı bitkiler çiçek tomurcuğu veya
sert damarlı bitki yaprağı şeklindedir. Bunların 1 ile 5 dakika arasında kaynatılması,
bitki çayının etkin maddesinden ve aromasından daha fazla istifade etmemize yardımcı
olur. Ama süreye dikkat edilmeli ve 5 dakikayı aşmamalıdır. Bu bitki çaylarından
bazıları şunlardır:
*Yaprak ıhlamur *Açlık otu
*Zeytin yaprağı *Çiçek ıhlamur
*Kırk kilit otu *Tane kekik
*Ada çayı *Sarı kantaron
*Çınar yaprağı *Yeşil çay
*Civanperçemi *Rezene Tohumu
*Melisa *Karabaş otu
*Ayva yaprağı *Defne yaprağı
*Karahindiba *Lavanta
Bu bitkilerin özünde bulunan etkin maddelerin suya karışma süresi değişebilir. Örneğin ıhlamur, defne yaprağı, rezene tohumu, karahindiba, sarı kantaron ve zeytin yaprağı çaylarının maksimum 5 dakika kısık ateşte kaynatılması iyi olacaktır. Bunların dışında kalanlar ise maksimum 2-3 dakika kısık ateşte kaynatılır.
Hazırlanışı:
Çaydanlığa yeteri miktarda su konulur
ve kaynamaya başlayınca bitki çayı üzerine ilave edilir. Minimum 1 dakika, maksimum
5 dakika arasında kısık ateşte bitki çayı kaynamaya devam eder. Altı
söndürüldükten sonra 5 dakika demlenmesi için beklenir ve sonra tüketilir. Tekrar hatırlatalım ki bu bitkilerde dikkat
edilmesi gereken husus, bitkinin yapısına göre kaynama süresinin 1 ile 5 dakika
arasında değişmesidir.
Demleme Usulüne Göre Hazırlanan Bitki Çayları:
Son olarak bir de çiçek tomurcuğu, çiçek
yaprağı veya yumuşak dokulu yaprak özelliğinde olan bitkiler vardır ki bunlar
son derece narin ve hassastır. Bu bitki çayları yalnızca demleme usulü ile
hazırlanmalıdır. Çünkü kaynatıldığında hem dokusunu kaybeder hem de içindeki etkin
madde, kaynama esnasında buharla birlikte yok olur. Daha çok uçucu özelliğe
sahip bu bitkiler ise şunlardır:
*Papatya *Nar çiçeği *Hibiskus
*Ekinezya *Reyhan otu *Alıç
çiçeği
*Gül kurusu *Nane *Altın Otu
*Aynısefa *Yasemin *Ebe
gümeci
*Hatmi çiçeği *Zambak *Sinemaki
*Biberiye *Zahter *Anason
Hazırlanışı:
Yeteri ölçüde su kaynatılır ve
belirli ölçüdeki bitki çiçeğinin üzerine ilave edilir. Hazırlanan çayın 5-10 dakika
demlenmesi beklenir ve sonrasında içilir. Bu usul için bitki çayı demlikleri, son
derece kolay bir kullanım sunar. Demliğin bitki çayı haznesine bitkiyi koyup
üzerine kaynatılmış suyu ekleyerek soğumadan demlenmesini sağlayacaktır.